Hürriyet Gazetesi’nde, 13 Şubat 2006 tarihinde yayınlanan Ayşe Arman imzalı yazıda Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hilal Mocan ile yapılan röportaj aktarılıyor.
Bu çocuk eğitimi acayip bir iş. Ucu bucağı yok. Doğrusu yanlışı çok karışık. Hepimizin merak ettiği şeyler… İçinden çıkamadığımız meseleler…
Üstelik bu konuda herkesin söyleyecekleri var. Herkes de kendi deneyimlerini paylaşmaya bayılıyor, iyice kafan karışıyor. Kabız olur, “Poposuna zeytinyağı sür” derler, doğru mu yanlış mı, bilemezsin. Annen, “Ben size pirinçli mama yapardım tok tutardı, dur sana onu yapayım” der, “İstemem” dersin, bozulur. Baban “Kızım, bu çocuk 1 yaşında oldu, neden bilekten bağcıklı bir ayakkabısı yok” der, sen de “Baba, artık anlayış değişti” dersin, sana inanmayan gözlerle bakar, kendini kötü hissedersin. “Sen o işin doğrusunu bir öğren. Biz sizi yanlış mı yetiştirdik yani?” diye laf çakar. Zordur yani. Çocuk büyütme efsanelerinin bolca havada uçuştuğu bir ortamda, Profesör Dr. Hilal Mocan’ı yakalayınca, sevindirik oldum, soruları arka arkaya sordum…
Profesör Dr. Hilal Mocan açıklıyor
Erkek çocuklara tuvalet eğitimini anne verir… YANLIŞ. Babanın vermesi gerekiyor. Erkek çocuk, tuvalete babayla gidecek, ayakta ve oturarak tuvaletin nasıl kullanıldığını öğrenecek. Tuvalet terbiyesi yaşı çocuktan çocuğa değişebilir. 2 yaşına kadar beklenebilir.
Yeni doğmuş bebeklerin tırnaklarıyla yüzlerini çizmemeleri için eldiven giymeleri şarttır… YANLIŞ. Tam tersine yeni doğmuş bebekler için dokunabilmek çok önemli. Özellikle de anneye. Dokunamazsa, annesiyle kuracağıbağda eksiklik olabilir.
Uyku zorluğu çeken çocuğun rahatlayabilmesi için akşamları Tylenol vermek iyidir… YANLIŞ. Doktor tarafından tespit edilen bir rahatsızlığı varsa ya da diş ağrısı çekiyorsa verilebilir. Onun dışında olur olmaz ilaç vermek iyi değildir.
Bebeğe 6 aya kadar anne sütüyle birlikte su da verilebilir… YANLIŞ. Sadece anne sütüyle besleniyorsa ve iyi gelişiyorsa, su verilmemeli. Anne sütünün içinde hücreler var, deniyor ki anne sütüyle birlikte ekstra bir gıda verilirse -ki bu su da olabilir- bu hücrelerin fonksiyonunda azalma ve değişme olabiliyor.
Bir bebeğe doğduğu anda su ya da şekerli su verilebilir… YANLIŞ. Doğduğu anda ve onu takip eden ilk yarım saatte, annenin göğsüne konmalı. Bu durum, süt salgılama refleksini inanılmaz derecede artırır ve sütün daha iyi gelmesini sağlar.
Yürüyen, ortalıkta koşan bir çocuğu hálá emziriyor olmak, yakışık almaz… YANLIŞ.Böyle bir şey söz konusu bile değil. Eskiden anne sütü verilme süresi 1 yaşına kadardı, şimdi 2’ye kadar verilebilir deniyor. Bunun nedeni, anne sütü, MS ve bazı nöroljik hastalıkların erken yaşta oluşmasını engelliyor.
Çocuk 1 yaşından geldikten sonra sütün besin değeri azaldığı için emzirmenin bir manası yoktur… YANLIŞ. Zaten 1 yaşında sonra anne sütü, besin değeri için değil, organ hayatiyetini sağladığı için ve bağışıklık sistemine katkısı nedeniyle verilir. Bir yaşından sonra anne sütü, bebeğin vücut organlarının ömrünü uzatıyor, onları daha sağlam kılıyor.
Her ağladığında kucağınıza almayın, kucak bebeği olmasın, şımarmasın… YANLIŞ.Alın. Sık sık alın. Alabildiğiniz kadar alın. Sevgi bebeği olsun.
Bazı çocuklar doğuştan agresiftir... DOĞRU. Bence bazı çocuklarda doğuştan şiddete yatkınlık olabiliyor. Tabii çocuğun hiperaktivite yönünden de değerlendirilmesi gerekiyor. Bir de yaş grubuna bakmak lazım. 2 yaşındaysa, “Terrible 2” diye bir şey var, “2 yaş sendromu” olarak adlandırılıyor. 6 ay kadar aksi, geçimsiz, her şeye itiraz eden çocuklar haline geliyorlar. Ama geçiyor.
Çocuğunuzu yatağınıza almayın, kendi yatağında uyumaya alışmalıdır… DOĞRU. Ama yatak olarak doğru, oda olarak değil. İlk 6 ay, ebeveyn odasında kendi yatağında kalabilir.
Bir yaşından sonra ateş düşürmek için erkek çocuklara fitil kullanmayın… YANLIŞ.Kullanabilirsiniz. Ama fazla sık olmamalı. Tavsiye ettiğimiz bir şey değil. Bunun nedeni çocuğun ileride homoseksüel olma ihtimali değil. Ateş düşürücü şurup daha kolay uygulanıyor.
Kabız çocuklarda fitil kullanılması iyidir… YANLIŞ. Önemli olan bağırsak ritmini ayarlamaktır. Karın masajı, tavsiye edilen yaklaşımların başında gelir.
“Yan yatır evladım, kusarsa boğulmasın...” DOĞRU. Bebekler, daha önce karın üstü yatırılıyordu ama bu pozisyonda bebek ölümlerine daha çok rastlandı. Sol yan, sağ yan ve sırt üstü daha tercih edilen pozisyonlar. Ama anne- baba, çocuğu görüş mesafesinde tutuyorsa, karın üstü yatırmakta da bir mahzur yok.
“Sırt üstü yatırma kafası düz olur…” DOĞRU. Sürekli sırt üstü yatırılmamalı, arada pozisyon değiştirilmeli.
6 aydan sonra çocuklar, ekmek yemelidir… DOĞRU. Beyaz da olabilir, kepekli de. Ama tam buğday ekmeğine 2 yaşından sonra geçilmelidir. Kilo almayı yavaşlatabilir.
Göbek bağı düştükten sonra antiseptik toz sürülüp, kapalı tutulmalıdır… YANLIŞ.Mikrop kırıcıyla (antiseptik solüsyon) silip, açıkta bırakmak lazım.
Bebeğe 2 yaşına kadar ayakkabı giydirilmemelidir… DOĞRU. Eskiden çocuk yürümeye başladığı anda “ilk adım ayakkabısı” giydirilirdi. Ortopedik yapıda olması istenirdi. Ama görüldü ki yalın ayak yere basarsa, ayak taban kasları daha iyi gelişiyor. Bu nedenle çocukların yalın ayak dolaştırmak istiyoruz. Ya da çorap tarzı bir şeylerle. Ama ayakkabının bir kıyafet tamamlayıcısı olmasında bir mahzur yok. O ayakkabı da şöyle bir şey olmalı: Avucunuzun içine alınca kıvırabileceksiniz. 2 yaşından sonra ise ilk adım ayakkabıları öneriliyor, onların da bileğe kadar olanları…
Çocuğa 1 yaşına kadar inek sütü verilmemelidir… DOĞRU. Eskiden bir aylıkken başlanabiliyordu. Ama şimdi içindeki bir maddenin alerji yapabileceği biliniyor. O yüzden verilmiyor. İkincisi inek sütü, bağırsaklarda gizli kanama ve kansızlığa yol açabiliyor. Üçüncüsü içinde omega 3 ve omega 6 metabolitleri yok, onun için beyin hücreleri, sinir sistemi ve görmeyi sağlayan retina tabakası iyi gelişemiyor. Son olarak, yağ bileşimi anne sütüne göre farklı ve hazmı zor. Ve inek sütü, iyot ve çinkodan fakir, bu durum zihinsel gelişmeyi negatif etkileyebilir ve çinko azlığı nedeniyle bağışıklık sistemi desteklenemez.
1 yaşına kadar bal verilmemelidir… DOĞRU. Şu andaki beslenme prensiplerine göre verilmemesi gerekiyor. Nedeni içinde çocuğa dokunabilecek bir toksinin bulunması ihtimali. Ben bu yasağın abartıldığını düşünüyorum.
Çocuğu 1 yaşına kadar çikolata, tatlı ve tuzlu gıdalardan uzak tutmak gerekir…DOĞRU. Sıfır tuz, sıfır şeker. Hiç yok. Çünkü yüklenme yapıyor. Damar ve böbrek fonksiyonları bakımından ikisinden de uzak durmak gerekiyor.
Kabız bebeklerin poposuna zeytinyağı sürmek iyidir… YANLIŞ. Esas olan bağırsak ritmini düzenlemektir. Çatlak varsa, ılık oturma banyoları ve ağrı kesiciler kullanılabilir.
Erkek çocukları, kadın kuaförüne götürmek yanlıştır… DOĞRU. Çocukların cinsiyet kavramlarını oluştururken dikkatli olmak gerekiyor. Diye düşünüyorum.
Erkek çocukların saçlarını uzatmak kimlik karmaşasına sebep olur… DOĞRU. Olabilir. Çocukların kimlik yapılanması dönemlerinde (0-5 yaş) her şeye dikkat etmek gerekiyor.
Çok bilen anne sendromu diye bir şey vardır… DOĞRU. Her şeyi didik didik okuyup, araştırıp kendi başına senteze gitmemek lazım. Kendini geliştirmesinde, genel kültürünü artırmasında bir mahzur yok ama güvendiği bir doktora danışmak uygun olur.
Çocuğu ayakta sallamak iyi değildir... YANLIŞ. Sallanabilir. Küçük ritmik hareketler anne karnındaymış hissi verdiği için, huzur getirir, çocuk gevşeyip uyuyabilir.
Çocuk her gün yıkanmalıdır… YANLIŞ. Böyle bir mecburiyet yok. İstenirse her gün, istenirse iki günde ya da üç günde bir…
Çocuk 4 aydan sonra diş fırçalamayı adet edinmelidir… YANLIŞ. Dişin ortalama çıkış zamanı 6 ay. O zamana kadar diş etleri karbonatlı suyla temizlenebilir. Bir bardak suda, bir çay kaşığı karbonat eritilecek. Gazlı bezle bu su, diş etlerine uygulanacak. 1 yaşından sonra bebekler için özel üretilmiş diş fırçaları ve özel diş kremleri kullanılabilir.
Çocuğunuzun bırakmasını istediğiniz şeyi kötüleyebilirsiniz… YANLIŞ. Çocuklarla büyük insanmış gibi konuşun. “Bu emziği bırakman senin için iyi olacak!” gibi.
Tek çocuksa mümkün olduğu kadar sosyal yetiştirmeye gayret edin, arkadaşları olsun, yuvaya gönderin… DOĞRU. Ama ben tek çocuk yerine, imkanlar el veriyorsa, en az iki çocuk öneririm.
2 yaşından önce yuvaya gitmesi uygun değildir... DOĞRU. Oyun grubuna gidebilir. Ama full time yuva için erken. Gerçi Atalay Yörükoğlu Hocamız, “3 yaşına kadar en kötü bakıcı bile, en iyi yuvadan iyi” derdi. Ama şimdiki çocuklar farklı, tolore edebiliyorlar. Ben 2 yaşından sonra yuvaya gitmelerinde bir sakınca görmüyorum.
Çocuğunuzu doğada özgür bırakın, bağışıklık sistemi gelişsin, toprak yesin, çim ısırsın, mikroplarla tanışsın... YANLIŞ. Hele toprak yemesi, direkt olarak demir eksikliğiyle ilgili bir belirti olabilir. Çocuğa parazit geçebilir. Her ülkenin genetik yapısı farklıdır. Rusya’da çocukları buzun için koyarlar, bir şey olmaz, bizde yağmura çıkar zatürree olur.
Çocuğu kat kat giydirmek iyidir… YANLIŞ. Kışın 3 ince kat yeter. Yazın tek kat.
Bir aylık çocuğa muhallebi vermek faydalıdır… YANLIŞ. Kesinlikle yanlış. Ek gıdalara geçiş döneminde verilir, en erken 4. aydan sonra tolere edebilir.
“Akşamları pirinçli gıdalar ver, uyanmaz…” YANLIŞ.. 4. ayın bitiminden itibaren sütlü pirinçli mamalar verilebilir. Karbonhidrat miktarı yüksek olduğu ve daha tok tuttuğu için bebek rahat uyur. Ama bebek obezliğe yatkınsa, hiç verilmeyebilir.
“Şişmansa çocuğunuz, yürüteçten uzak dursun!“… DOĞRU. Kalça eklemlerine basınç gelebilir.
Kök hücre için kordon kanı mutlaka alınmalıdır… YANLIŞ.. Gerçi tartışmaya açık bir soru ama ben şahsen çok gerekli olduğunu zannetmiyorum.
2 yaşın altındaki çocuklara televizyon izlettirmenin faydası vardır… YANLIŞ.Kesinlikle seyretmemeliler. Çocukların dikkat süresi 0-3 yaş arasında yapılanıyor. Eğer televizyon seyrederlerse, dikkat süreleri yeteri kadar uzun olamıyor. Baby Einstein gibi filmler izlettirebilirsiniz. O da günde maksimum bir saat. O tür filmler çocukların IQ skorunu 5-6 puan yükseltebilir. Ama evde teke tek oyun oynarsanız da IQ skorları yükseliyor.
“Kaliteli zaman” diye bir şey vardır… DOĞRU. Ama çocuğunuza ayırdığınız bu kaliteli zaman, günde 1 saatse, o 1 saate sadık kalın. Değiştirmeyin, azaltmayın. Çünkü bunu yaptığınız takdirde, çocuk kendini ikinci plana itilmiş hissediyor. Size olan güveni de sarsılıyor.
5- 6 aydan sonra pekmez yararlıdır... DOĞRU. Kahvaltıya koymak gerekir. Kandaki hemoglobin oranını yükseltir. Ve demir düzeyini pozitif olarak etkiler.
“Emzik verme, dişleri yamuk olur…” YANLIŞ. Eskiden böyle denirdi ama şimdi 2 yaşına kadar emziğin diş ve çene yapısını bozmadığı biliniyor. Ama 2 yaşından sonra devam edilmemeli.
1 yaşından sonra flor takviyesi yapılmalıdır… DOĞRU. Ben 2 yaşına kadar düşük dozda (0.25 miligram) veriyorum. Sulardaki florun düşük olduğu bölgelerde bu takviye öneriliyor. Herhangi bir zararı yok.
Akıl, çocuğa anneden geçer
35 yaşında profesör olmayı siz mi planladınız, yoksa hayat mı önünüze getirdi?
– Benim hayattaki çıkış noktam profesör olmak değildi. Sanırım, çok çalışmamın bana getirdiği bir ödül…
İyi ama çok çalışan bir dolu insan var. Onlar 35 yaşında tıp profesörü olamıyorlar. Neden siz?
– Belki de bu, lisede verilen eğitimin etkisi. Ankara Fen Lisesi mezunuyum. Müthiş bir okuldur. Türkiye’de tektir. Biz araştırma üzerine programlandık. Hepimizin beyaz faresi vardı, daha ne olsun? Laboratuvarlarda kendi mikroskoplarımız vardı. Mendel Kanunları’nı daha iyi anlayabilmemiz için, bize sinek çoğalttırırlardı. Kırmızı gözlü mü olacak, beyaz gözlü mü, sabırsızlıkla beklerdik…
Öyle bir anlattınız ki, sanki Fen Bilgisi sıkıcı bir ders değil, haddinden fazla heyecan verici..
– Ama öyledir. Eğitim, olağanüstü keyiflidir. Kitaplar açık sınava girersin. Çünkü sorunun cevabı birebir yoktur kitabın içinde, araştıracaksın, bulacaksın. Hoca problemi çözerdi mesela. “İkinci yoldan çözebilene bir not fazla vereceğim” derdi. Kafanı başka türlü çalıştır, yaratıcı ol, araştır. Bir de ben çok çalışkandım.
İnek yani…
– Yok hayır. Gündüz hiçbir dersi kaçırmaz, hocanın öksürüğüne kadar not tutardım. Ama geceleri de mini eteğimi giyer, dansa giderdim. Popüler bir kızdım. Gezmeyi de ihmal etmezdim. Belki de öğrendiğim, yöntemdir. İnsanın, nasıl çalışılması gerektiğini de bilmesi gerekiyor. Bir çalışma disiplinini elde ettiniz mi, kim tutar sizi…
Profesör olmanın ekstra bir sorumluluğu var mı?
– Var. Müthiş bir sorumluluk, kendini bilime adamalısın. Fiil, adamak yani. Profesörlük, adanmış bir hayat demek. Sabır demek, yıllarca çalışmak demek, kendini sürekli yenilemek, geliştirmek demem. Benim Oxford’la, Harvard’la ortak yürüttüğüm ekstrem çalışmalarım da oldu, basit gibi görünen ama çok insanı ilgilendiren çalışmalarım da. Mesela pekmezin kan üzerindeki etkileri. Bir bilim adamı olarak ben uçuk şeylerin peşinde koşmam. Gözümüzün önündeki somut fayda sağlayacak gerçeklere yönelmeyi tercih ederim…
“Koskoca profesör!” denir ya, siz de öyle misiniz?
– Valla, bu tanıma hiç uymuyorum. En azından fiziksel olarak küçük bir kadınım. Bir de çocuk ruhluyum. Öyle kalantor, ağır bir havam hiç olmadı…
KADIN ÇOCUK DOKTORLARI ERKEK ÇOCUK DOKTORLARINDAN İYİDİR
Meslek olarak doktorluğu seçmenizin özel bir sebebi var mı?
– Babam lösemi hastasıydı, kucağımda öldü. Bana vasiyet etti: “Çok iyi bir doktor ol!” Ama beni beyaz önlüğümle göremediği için içim sızlar. Keşte sağ olsaydı da görseydi. Klinik stajlarım sırasında çocukları çok sevdiğimi fark ettim ve çocuk doktoru olmaya karar verdim. Kim bilir, belki kendim bile farkında olmadan içimdeki çocuğu hep canlı tutmak istedim….
Bir farklılığı var mı çocukları tedavi eden doktor olmanın?
– Olmaz mı? Çocuk hastalarla ilişki kurmak, erişkinlerle iletişim kurmaya göre çok farklı. Bana derler ki, “Bu çocuğun derdini nasıl anlıyorsun? Konuşamıyor, kendini anlatamıyor, zavallı sadece ağlıyor!” Zannediyorlar ki, her ağlama aynı. Oysa, değil. O ağlamayı dinliyorsun, bulgulara bakıyorsun, sonra o çocuğun içine giriyorsun, ruhunla giriyorsun… Bence teşhis, hissedebilmek demek. Bir de tabii insan bedenini çok iyi bilmek. Ben çocuk muayene ederken, bezini çıkarır koklarım, en az 5- 6 hastalık vardır, sadece koklayarak anlayabildiğim. Kakasını görür, koklarım. Rotavirüs ishalini kokladığım anda bilirim, “Telaşa kapılmayın, 6 saat sonra kusma başlayacak. Akşam da ateşi 39’a kadar çıkacak…”
Çocuk sahibi olmamış biri, çocuk doktoru olabilir mi? Annelik ya da babalık tezgahından geçmiş olmanın, sizin mesleğinizdeki önemi nedir?
– Bir kadın, çocuğu olsun olmasın, her zaman potansiyel bir anne bence. İçgüdüsel olarak çocukları anlar ve algılar. Ama eğer söz konusu çocuk doktoru aynı zamanda anneyse; çocuğunu yetiştirirken yaşadıkları, diğer anneleri daha iyi anlamasına tabii ki yardımcı olur. Ben çocuğu olan çocuk doktorlarının daha şefkatli olduğunu düşünüyorum.
Kadınlar potansiyel birer anne ise ve çocukları içgüdüsel olarak algılayabiliyorlarsa… Kadın çocuk doktorları, erkek çocuk doktorlarından daha mi iyidir?
– Ben öyle düşünüyorum!
Çocuk deyince akan sular duruyor. “O bizim neşemiz”, “O bizim geleceğimiz” deniyor. Çocuk, her şeyin önüne geçiyor. Sizce neden?
– Çocuk, demek heyecan demek. Adrenalin demek. Yenilik demek, öğrenmek demek. Senin parçan demek. Canın demek… Müsaade edin de, dünya üzerindeki en önemli şey olsun!
Kaybettiğiniz bir hastanız oldu mu?
– Bütün gayretinize rağmen bazen tıbbın da çaresiz kaldığı durumlar olabiliyor. Beni en çok üzen kayıplardan biri, 3 yaşındaki bir bebeğimin balkondan kazayla düşüp ölmesiydi. Hálá aklıma gelince, gözlerim dolar. Öyle tatlı, öyle akıllı bir çocuktu ki, unutmam mümkün değil…
Böyle bir durumda siz doktor olarak bir travma yaşıyor musunuz? Yoksa, sizin için soğukkanlılığınızı korumanız gereken, sıradan gündelik bir olay mı?
– Ben hep etkilendim. Gerçi, “Empati yapmayın” diye eğitirler bizi, “İyi veya kötü bir şey hissetmeyin, kendinizi kaptırmayın.” Ama mümkün mü? Ben hálá amatör bir ruhla çalışıyorum. Kendimi 1. sene asistanı gibi hissediyorum.
Balkondan düşme gibi bir durumda, 3 yaşındaki çocuk mu, anne mi… Kim suçlu?
– Orada suçlu yok. Saniyeler var. Çocuk balkona çıkıyor ve bir anda yok oluyor. Anne yakalayamıyor. Bir başka hikayem daha var: Çocuk, babasının kucağında. O da aynı yaşlarda. Pencerenin önündeler, gülüşüyorlar. Birden çocuk vasisdası açıyor ve babasının elinden kayıyor, 3. kattan yere çakılıyor. Biz de ailecek tatile gidiyoruz. Beni aradılar, “Durumu çok kötü” dediler, “Beni indirin, ben geri döneceğim” dedim. İyi ki de dönmüşüz. Hemen çocuğun beyin ameliyatlarını ayarladım. Hiç vakit kaybetmedik. Üst üste 3 operasyon geçirdi. Şimdi o çocuk kocaman oldu, hiçbir şeyi yok, zımba gibi. Beni en keyiflendiren vakalardan bir tanesidir.
Bir çocuğun yaşamındaki en tehlikeli alanlar, noktalar…
– Havuz, balkon, elektrik prizleri, çiviler, makaslar, kesici şeyler, ortalıkta duran ilaçlar, haplar… Ayaklandığı andan itibaren çok dikkatli olmak gerekiyor. Ev kazaları son derece önemli. Yürümeye başladığı andan itibaren yakın takibe alınmalı. Bir evde her şey kaldırılmamalı ama çocuğa bir özgürlük alanı da bırakılmalı. Ona zarar verme ihtimali olan her şey oradan alınacak, çocuk, o alanda tamamen özgür olacak. Bırakın, her şeye dokunsan, dağıtsın. İkide bir toplanmayın, dağınık kalsın. Çok derli toplu ev de istemiyoruz. Çünkü obsesif bir kişilik yapısı sergileyebilir ileride…
NEDEN BİR YIL ÖNCE SÖYLENEN BİR YIL SONRA SÖYLENENİ TUTMUYOR
Sizin alanınızda tibbi teamüller neden bu kadar sık değişiyor?
– Çünkü bilim tarihinin en hızlı ilerlediği dönemdeyiz. Neredeyse insanı kopyalayacaklar! Her gün yeni bir şey keşfediliyor. Her alanda ilerleme kaydediliyor. Anne sütünün içinde hücre olduğu bile bilinmiyordu. Tüm bunlar son birkaç yıl içinde ortaya çıktı…
DÜNYADA TEŞHİSİ EN GÜÇLÜ DOKTORLAR TÜRK DOKTORLARI
Yurtdışında nerelerde çalıştınız?
– İngiltere, Amerika, Norveç ve Afrika.
Hiç yurtdışında kalayım da, araştırmalarıma burada devam edeyim diye düşündünüz mü?
– Yok hayır, ben orada öğrendim. Ve ülkeme geri döneceğim günleri iple çektim. Orada doktorların hayatları daha çok laboratuvarlarda geçiyor. Bence teşhisi en güçlü doktorlar, Türk doktorları…
Bu kadar iyi mi yani Türk doktorları?
– Tabii, tabii. Bir de, bizde çok hastalık var. Biz çok vaka görüyoruz. Amerika’da nerde bizim kadar enfeksiyon hastalığı. Ben orada çalışırken, kapıdan geçerken bir hastayı gördüm, yatış pozisyonundan “tüberküloz menenjit” dedim, yok artık daha neler der gibi baktılar, birkaç saat sonra test sonuçları geldi, teşhisi koydular: Tüberküloz menenjit… Biz Türk doktorları o kadar çok hastalıkla karşılaşıyoruz ki, yeterli donanımımız da varsa, mesela böbrek hastasının rengi ile karaciğer hastasının rengi arasındaki farkı biliyoruz, teşhisi küt diye koyabiliyoruz…
Türkiye’nin en iyi bilim adamları arasında yer aldınız. Kendinizle gurur duyuyor musunuz?
– Oğullarım, “Anne bize bırakacağın en önemli miras bu!” dediler, çok duygulandım. Çok başarılı oğullarım var, ben hayat boyu onlarla gurur duydum, meğer onlar da benimle gurur duyarmış. Bu beni çok etkiledi.
DOKTORA DEĞİL HİLAL’E GİDELİM
Daha çocukluğundan başarılı bir bilim adamı olacağı belliydi. 5 yaşında okula başladı. Çok ama çok parlak bir öğrenciydi. Düşünün, 10 yerine, 9 aldığında ağlardı. Hacettepe Tıp’a girdiğinde sınıf atladı. Bu, ona ne getirdi? Her şeye hızlı ulaşmasını ve Türkiye’nin en genç tıp profesörü sıfatını taşımasını… Hilal Mocan… Ünlü bir çocuk doktoru. Cumhuriyet Gazetesi’nin bilim ekinin “En iyi bilim adamları” listesinde adı geçen biri. Her zaman hayalini kurduğu çocuk kliniğinin sahibi. Çocukların, doktoru değil, Hilal’i. Annelerine “Doktora gidelim” demiyorlar, “Hilal’e gidelim” diyorlar. Nasıl demesinler? Hilal, onları 6 odalı, üstelik her odası gerçekten çocuklar için tasarlanmış bir mekanda ağırlıyor. Her oda, ayrı bir çocuk kahramanın konseptiyle döşenmiş. Bir oda, Spiderman odası. Bir oda, Casper odası. Bir oda Külkedisi odası. Kliniğe gelirken anne, özel olarak talebini belirtiyor, “Bizimki Spiderman’i istiyor!” Çocukları mutsuz eden bir hastalığı, bulundukları yerden mutlu olmalarını sağlayarak tedavi ediyor Hilal Mocan. Şu anda annelerin en çok aradığı isimlerden biri. Atina’dan, Londra’dan, Miami’den, Bakü’den, Moskova’dan arıyorlar. Çocukları için tavsiyeler istiyorlar, bazen akut bir hastalık için bazen de sadecesebze çorbasına kaç kaşık pirinç katacağını sormak için. Onun hayatı çocuk sesleri ve çocuk dertleri arasında geçiyor. Bundan hiç şikayeti yok. Aksine gözleri parlıyor. O kendini bilimeve çocuklara adamış biri…
BEN ŞANSLIYDIM
Eğer bir doktor, cebindeki parayı hesap ediyorsa, kafası çok rahat olmaz. Benim böyle bir şansım vardı. Hali vakti yerinde bir aileden geliyorum. Annem yurtdışında kongreye katılabilmem için maddi destekte bulunurdu. “Git İngiltere’ye araştır” derdi. Aynısını ben de çocuklarıma söyledim: “Eğer bilim için bir şey yapacaksanız, sınırı yok, size desteğim sonsuz.” Allah’a şükür ikisi de çok iyi okudu. Birisi Robert Kolej’le Hacettepe İngilizce Tıp’ı bitirdi, onur öğrencisi olarak ve sonunda göz doktoru oldu. Diğeri Bilkent’i bitirdi, Amerika’da çift master yaptı…
ZANNETTİĞİNİZ GİBİ DEĞİL EBRU ŞALLI İNSANI ŞAŞIRTACAK KADAR BİLGİLİ VE İLGİLİ BİR ANNE
Ebru Şallı, “Kocam çocuğumdan önce gelir!” dedi, acayip tepki aldı. Tepkiler haklı mıydı haksız mı?
– Ben Ebru’nun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Doğumdaki sezaryen doktoru bendim, o zamandan beri oğlu Beren’i takip ediyorum. Çok dikkatli ve çocuğuna düşkün bir annedir. Beren’de en ufak bir detayı kaçırmaz. Ve neredeyse bir doktor kadar beslenme olayına hakimdir. İtiraf edeyim, beni de şaşırtmıştı bu durum. Biri daha var böyle: Emel Yıldırım. Bu iki anne, çocukları tık dese, alarma geçerler. Ben, bana gelen annelere sorarım mesela: “Sebze çorbasına ne koyuyorsunuz?” Kendi pişirmiyorsa sayamaz içindekileri, bakıcı cevap verir. Zannedilenin aksine Ebru kimseyi konuşturmaz, başlar ıspanakların yapraklarından, koyduğu suyun miktarına kadar anlatmaya. Buharda mı pişiriyor, baby cook mu kullanıyor. Oğlu için deliren bir anne. Ama kocası için de deliren bir kadın. İki zenginliği var yani. Bizde çocuk doğuran kadınlar genelde kocalarını ihmal ederler. Belki de onun vermeye çalıştığı mesaj buydu: “Çocuğunuzu çok sevin ama kocanızı da ihmal etmeyin.” Yanlış anlaşıldı…
kaynak :http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=3921495